Doç. Dr. Gül Esra Atalay, dijital teknolojilerin sunduğu sürekli erişilebilirlik imkanının bireylerin özel yaşamını, iş-yaşam dengesini ve psikolojik sağlığını nasıl olumsuz etkilediğine dikkat çekiyor. Sürekli erişilebilir olmanın, bireyleri iş saatleri dışında bile işle ilgili mesajlar, e-mailler ve çağrılarla meşgul ederek dinlenme hakkını ihlal ettiğini belirten Atalay, bu durumun uzun vadede tükenmişlik sendromuna neden olabileceğini vurguluyor. Özellikle mesai sonrası işle ilgili iletişim baskısının, bireylerin özel hayatına ayırması gereken zamanı daraltarak stres seviyelerini artırdığına işaret ediyor.
Anlık mesajlaşma uygulamaları ve cep telefonları sayesinde her an ulaşılabilir olmanın, iş-özel hayat ayrımını silikleştirdiğini ifade eden Atalay, sürekli bildirimlere maruz kalmanın dikkat dağınıklığına, zaman kaybına ve "kaçırma korkusu" (FOMO) gibi psikolojik etkilerle bireyleri olumsuz etkilediğini dile getiriyor. Mesajlara hemen cevap verme baskısının da bireylerin üzerinde ek bir yük oluşturduğunu ekliyor.
Atalay, dijital iletişimde görgü kurallarına, yani "netiket"e uyulmasının önemine dikkat çekiyor. İş saatleri dışında gönderilen mesajlardan kaçınılmasını, acil bir durum olmadıkça iletişim kurulmamasını ve mesaj gönderilirken karşı tarafın uygun olup olmadığının nazikçe sorulmasını öneriyor. Ayrıca, iş yerindeki WhatsApp gruplarında konudan bağımsız mesajlar ya da uygunsuz paylaşımlar yapmanın sınır ihlali olduğunu belirtiyor.
Bu sorunların çözümü için kurumların “mesai dışı iletişim politikası” benimsemeleri gerektiğini ifade eden Atalay, çalışanlara mesai saatleri dışında gelen mesajlara yanıt verme zorunluluğu olmadığını açıkça belirten politikaların uygulanabileceğini söylüyor. Yöneticilerin de bu konuda çalışanlara örnek olması gerektiğini ve sınırların korunmasının liderlik tarafından desteklenmesinin önemini vurguluyor.
Son olarak, bireylerin dijital araçlarını belirli saatlerde sessize alarak veya “rahatsız etme” modunu kullanarak kendilerine daha sağlıklı bir alan yaratabileceğini belirten Atalay, sağlıklı bir dijital kültürün bireylerin sınırlarını net bir şekilde ifade etmesi ve başkalarının sınırlarına saygı göstermesiyle mümkün olabileceğini ifade ediyor.
Atalay’ın önerileri, dijital teknolojilerin faydalarından yararlanırken bireylerin özel yaşamlarına ve psikolojik sağlıklarına öncelik verebilecekleri bir denge kurmanın yollarını ortaya koyuyor. Sağlıklı bir dijital kültür, hem bireylerin huzuru hem de iş yerlerindeki verimlilik için kaçınılmaz bir gereklilik olarak karşımıza çıkıyor.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.