Gülşah Yıldırım kimdir?
Ben, 1988 yılında Konya’da doğdum. Öğretmen bir çiftin çocuğu olarak, eğitim temelli bir ailede büyüdüm ve üç kız kardeşten biriyim. 18 yaşıma kadar Konya’da yaşadım. Başarılı bir öğrenci olmam, beni tıp mesleğine yönlendirdi. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi'nden mezun oldum. Fakülte yıllarımda birçok alanda deneyim kazandım, ancak zamanla girişimsel radyolojiye olan ilgim derinleşti. Özellikle cerrahi müdahale gerektirmeyen, teknolojik ve yenilikçi prosedürleri içeren bu alan beni çok etkiledi.
İhtisasımı da Çapa’da tamamladıktan sonra mecburi hizmetimi ailemle birlikte Ardahan’da yaptım. İkiz çocuklarımın biri kız, biri erkek. Mecburi hizmet sürecimden sonra İstanbul’a döndüm ve Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde inme merkezi biriminde çalışmaya başladım. Kariyerimi girişimsel radyolojiye odakladım ve bu alanda kendimi geliştirdim.
Daha sonra Samatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne girişimsel radyoloji şefi olarak atandım. Burada da inme birimini kurarak önemli çalışmalara imza attık. Sözlü yapılan işlerin kalıcılığının sınırlı olduğunu fark ederek, süreçleri daha fazla yazılı hale getirmeye ve fiziksel uygulamalarla desteklemeye yöneldim. İşimi hem bilimsel hem de pratik olarak geliştirerek yapmayı çok seviyorum.
Girişimsel radyoloji, yüksek risk ve kritik kararlar gerektiren bir alan. Bir hata yapmanın hastanın yaşamını tehlikeye atabileceğini düşündüğünüzde, nasıl bir içsel baskı hissediyorsunuz? Bu baskıyı nasıl yönetiyorsunuz?
Tıp fakültesinde öğrencilik yıllarımda, özellikle tecrübesiz olduğum dönemlerde karşılaşabileceğim komplikasyonlarla nasıl başa çıkacağımı öğrenmem gerekti. Her karşılaştığım komplikasyon, bana hem tıbbi hem de kişisel anlamda büyük bir deneyim kattı. Bu baskı beni yıldırmak yerine daha çok çalışmaya motive etti. Eksiklerim olduğunda, tereddüt etmeden hocalarıma danışarak bunları tamamlamaya özen gösterdim.
Eksik kalmak ya da yetersiz hissetmek benim için büyük bir stres kaynağıydı; bu yüzden kendimi sürekli geliştirmek için çabaladım. Uykusuz gecelere ve yoğun çalışmalara rağmen, eksiklerimi gidermenin bana kattığı özgüven, işime olan sevgimi ve tutkumunu artırdı. Bu süreç, hem dayanıklılığımı hem de tıbbi bilgimi güçlendirdi.
Bu alanda yıllarca süren tecrübeye rağmen hâlâ "korktuğunuz" bir işlem ya da prosedür var mı?
Her işlemden önce hâlâ bir korku hissederim, özellikle de beyin girişimleri gibi kritik müdahaleler söz konusu olduğunda. Ameliyat öncesi gece boyunca kafamda süreci tekrar eder, kullanacağım tıbbi aletleri gözden geçiririm. Bu korku bana göre kötü bir şey değil, aksine çok değerli. Çünkü “artık oldum” dediğimiz noktada mutlaka bir şeylerin ters gitme olasılığı doğar.
Korku, her zaman başıma gelebilecek durumlara karşı hazırlıklı olmamı sağlıyor. Bu yüzden her müdahaleye aynı ciddiyetle ve özenle yaklaşırım. En basit bir varis müdahalesinde bile karşıma çıkan farklı bir durum, bana yeni bir şey öğretir ve deneyim kazandırır. Her işlem, mesleki gelişimimde yeni bir basamak olur.
Girişimsel radyolojinin sağladığı anlık başarılar ile hastanın uzun vadeli sonuçları arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? Kısa vadeli bir başarı uzun vadede hastayı nasıl etkileyebilir?
Yaptığımız işlemlerin çoğu, ameliyatsız tedavilerden oluşur ve genellikle uzun vadede sonuç veren yöntemlerdir. Bu nedenle hastalarımıza, tedavinin etkilerinin zamanla ortaya çıkacağını ve uzun vadede çok güzel sonuçlar elde edileceğini doğru bir şekilde anlatmak önemlidir.
Kısa vadede sonuç veren işlemler, örneğin beyin kanaması ya da inme tedavisi gibi müdahaleler, daha acil ve hızlı bir geri dönüş sağlar. Ancak uzun vadeli tedavilerde, sevinmek için acele etmek yerine sürece tedbirli bir şekilde yaklaşmayı tercih ederim. Her zaman hastanın tedavi sonucunu görmek için sabırlı bir şekilde bekler, tedavi sürecinde her ayrıntıya dikkat ederim.
Girişimsel radyoloji, diğer branşlarla sürekli etkileşimde bulunmanızı gerektiriyor. Bazı meslektaşlarınızla fikir ayrılıkları yaşadığınızda, mesleki egonuzu bir kenara bırakıp nasıl işbirliği yapıyorsunuz?
Tıp dünyasında maalesef zaman zaman egoların ön plana çıktığı durumlarla karşılaşıyoruz, özellikle cerrahi branşlarda. Ancak girişimsel radyoloji, doğası gereği tüm branşlarla iş birliği yapmayı gerektiriyor. Bu nedenle, hastanın ihtiyaçlarına göre doğru yönlendirmeler yapmak hayati önem taşıyor.
Hastanın durumuna göre ameliyat gerekiyorsa ameliyat, ameliyatsız bir tedavi gerekiyorsa girişimsel yöntemlere yönlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Trakya bölgesinde girişimsel radyolojinin yeterince tanınmıyor olması nedeniyle bu alanda bir farkındalık savaşı veriyoruz.
Ben, bu konuda oldukça hassas davranıyorum ve egonun, sağlık söz konusu olduğunda asla yeri olmaması gerektiğini savunuyorum. Çünkü nihayetinde hepimizin ortak amacı, hastaların en iyi ve en doğru şekilde tedavi edilmesidir.
Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir vaka yaşadınız mı? Etik olarak zor bir durumda kalıp, meslektaşlarınızla çeliştiğiniz oldu mu? Bu tür durumlarla nasıl başa çıkıyorsunuz?
Bazı vakalarda, "Keşke bu hastayı almasaydık" dediğim anlar oluyor. Ancak böyle hissettiğim durumlarda bile hastayı asla yarı yolda bırakmam. Tedaviyi çözüme ulaştırana kadar müdahaleyi sürdürürüm.
Hastayı tedavi sonuçlanana kadar yalnız bırakmamak, benim için mesleki bir prensip. Zor vakalarda bile başka müdahalelere yönlendirme yapıp hastayı başkasına devretmek yerine, süreci sonuna kadar takip etmeyi tercih ederim. Çünkü bir tedaviye başlıyorsam, sonuç alıncaya kadar sorumluluk benimdir. Bu kararlılık hem hastanın güvenini kazanmak hem de mesleğime olan bağlılığımın bir gereği.
Bir hasta, hayatını tamamen size ve işlemlerinize emanet ederken, bu yükün bilincinde olmanızın getirdiği herhangi bir kaygı, suçluluk hissi ya da baskı oluyor mu?
Girişimsel radyoloji, çok geniş bir alanı kapsıyor ve yaptığımız işin doğası gereği yüksek risk barındırıyor. Benim için en önemli prensiplerden biri, bir hata yaparak hastanın zarar görmesine asla sebep olmamaktır. Ancak ne yazık ki bazı durumlarda, işimizin doğası gereği, ölümle sonuçlanan vakalar olabiliyor.
Beklenen ölümler bile bizi derinden etkilerken, ani ölümler çok daha sarsıcı oluyor. Soğukkanlı olmak ve profesyonel davranmak zorunda olsak da bu tür durumlar insanı ister istemez derinden etkiliyor. Bazen böyle anlarda bir süre ara vermeye ve duygusal olarak toparlanmaya ihtiyaç duyuyorum. Çünkü bu süreç, sadece mesleki değil, aynı zamanda insani bir yük taşıyor.
Girişimsel radyolojideki yeni teknolojiler, bir yandan tedavi süreçlerini dönüştürüyor. Ancak diğer yandan, her yenilikte olduğu gibi, bir güvenlik riski de söz konusu olabilir. Yeni bir teknolojiye olan aşırı güven, geçmişin geleneksel yöntemlerini gölgede bırakabilir mi?
Genel cerrahların sayısının fazla olması nedeniyle, özellikle hemoroid gibi vakalar çoğunlukla genel cerrahiye yönlendiriliyor. Ancak birçok durumda ameliyatsız tedavi yöntemleri de uygulanabilir. Teknolojinin sunduğu imkânlar sayesinde, eskiden büyük cerrahi müdahaleler gerektiren birçok işlem artık daha basit ve hasta dostu hale geldi.
Sağlık konusunda teknolojik gelişmelerin tedavi yöntemlerine yön vermesi, hastalar için çok değerli bir avantaj. Eski yöntemler genellikle daha agresif ve cerrahi ağırlıklıydı. Ancak günümüzde, ameliyatsız ve minimal invaziv teknikler, daha az risk ve hızlı iyileşme süreci sunduğu için kaçınılmaz olarak tercih edilmeye başlanıyor.
Bu yeni yöntemlerin halka daha iyi anlatılması ve bilgilendirme çalışmalarının artırılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü teknolojik gelişmeler, hem hastaya daha az zarar veren hem de tedavi sürecini hızlandıran büyük bir avantaj sunuyor. Bu nedenle, sağlık alanında yenilikçi yaklaşımların benimsenmesi, hem hekimler hem de hastalar için çok kıymetli.
Robotik cerrahinin ilerlemesi, girişimsel radyoloji gibi geleneksel branşları ne ölçüde etkileyecek? Sizce radyoloji uzmanları, gelecekte işlerini kaybetme korkusu taşır mı?
Yapay zeka, hayatımızı gerçekten kolaylaştıracak bir teknoloji. Üstelik ben de yapay zekanın gelişimine katkıda bulunmuş kişilerden biriyim. Ancak tanı anlamında hem hekimlerin hem de hastaların yapay zekaya güveni şu an için sınırlı. Çünkü tıp, yalnızca veriye dayalı bir bilim değil; aynı zamanda empati, tecrübe ve insan faktörünü gerektiriyor.
Yapay zekanın sunduğu çözümler, biz hekimlerin iş yükünü hafifletebilir ve destekleyici bir araç olabilir. Ancak bizim jenerasyon için en azından mesleğimizi kaybetme gibi bir korkuya neden olacağını düşünmüyorum. Yapay zeka, hekimin yerini almaktan ziyade ona yardımcı bir araç olarak gelişmeye devam edecek.
Gerçekten "mükemmel" bir girişimsel radyolog olmak mümkün mü, yoksa herkesin bir hatası vardır? Sonuçta, tüm prosedürlerin bir risk içerdiğini kabul ediyoruz; ama tüm hatalar, hasta güvenliğine zarar verir mi?
Mükemmel olmak gibi bir kaygımızın olmaması gerektiğine inanıyorum. İşimizin doğası gereği, her türlü olayla karşılaşabiliriz. Bu nedenle tedavileri kişiselleştirmek benim için çok önemli. Çünkü her hasta ve her durum farklıdır, bu da sürekli öğrenmeyi ve gelişmeyi gerektirir.
Kendi adıma, kıskanç biri olmadığımı söyleyebilirim. Aynı bilgilere sahip olduğum bir meslektaşımın farklı teknikler geliştirmesi beni kıskandırmak yerine mutlu ediyor ve aynı zamanda motive ediyor. Bu tür yenilikler, meslektaşlar arası iş birliğini ve kolektif gelişimi güçlendiren harika fırsatlar.
Başarılı ya da mükemmel olmak için elbette çok çalışmak gerekiyor. Ancak bu süreçte asıl önemli olan, sürekli öğrenmeye açık olmak ve mesleğimizin doğasındaki zorlukları kabullenerek en iyisini yapmaya çabalamaktır.
Girişimsel radyolojide hata oranını düşürmek için uyguladığınız kesin bir strateji var mı? Peki, bu stratejiler, işinize olan güveninizi nasıl etkiliyor?
Çek liste kullanarak her adımı sistematik bir şekilde takip etmeniz, süreçlerinizi daha verimli ve hatasız hale getirebilir. Her aşamayı gözden geçirmeniz, olası aksaklıkları önceden tespit etmenize yardımcı olur. Bu tür bir yaklaşım, iş akışlarınızda tutarlılık ve güvenilirlik sağlar.
Başarınızın büyük kısmı teknik bilgi ve becerilerle ilgili olsa da, hastalar üzerindeki psikolojik etkiniz de oldukça önemli. Kendisini "sadece bir teknisyen" olarak hisseden bir radyolog olmak sizi tatmin eder mi, yoksa hastalarla kurduğunuz insani bağlar mı bu meslekte sizi daha değerli kılar?
İkiside gerekli bence,teknik bilgi ve sistematik yaklaşım başarı için temel taşlarıdır, ancak başarıyı sürdürülebilir kılmak için insan ilişkileri de çok önemli bir rol oynar. Özellikle hekim ve hasta arasındaki güvene dayalı ilişki, tedavi sürecinin verimli olmasını sağlar. Bir hekimin teknik bilgiye sahip olması kadar, hastalarıyla empati kurarak, onları doğru şekilde dinlemesi ve güven sağlaması da başarıyı tamamlayan bir faktördür. İyi bir hekim-hasta ilişkisi, tedavi sürecindeki etkililiği artırır ve daha olumlu sonuçlar doğurur.
Kısacası ben ne bekliyorsam karsı tarafa da onu veriyorum.
Çalışmalarınızda yalnızca tıbbi başarıyı mı hedefliyorsunuz yoksa her bir hastaya yaptığınız tedaviyle daha derin bir etki bırakmayı mı amaçlıyorsunuz? Bu kadar yoğun bir meslek hayatı, ailenize ve kişisel yaşamınıza nasıl yansıyor?
Şifa ve hastaların sağlığına odaklanmak, işin özüdür ve bu insani yön, başarıyı daha anlamlı kılar. Teknik bilgi ve profesyonellik önemli olsa da, insan odaklı bir bakış açısı, tedavi sürecine duygusal bir derinlik katıyor ve hastaların güvenini kazanmak açısından çok kıymetli. Robotik yaklaşım yerine, insanın iyileşme sürecine katkıda bulunmak, gerçekten etkili bir tedavi sürecinin temelidir.
Doktorluk gibi yoğun ve stresli bir meslek, kişisel ve ailevi hayat üzerinde büyük bir yük oluşturabiliyor. Ailenize ve kendinize daha fazla zaman ayırmak için hayatı yavaşlatmanız, önemli bir adım olsa da, yorgunluğun devam etmesi oldukça zorlayıcı olabilir. Bu dengeyi kurmak, her zaman kolay olmayabilir. Kendi sınırlarınızı belirlemek ve gerektiğinde destek almak, hem işinizi hem de kişisel yaşamınızı daha sürdürülebilir hale getirebilir. Sağlıklı bir denge kurmak, hem işinizde verimliliğinizi artırır hem de ailenizle geçirdiğiniz zamanın kalitesini yükseltir.sosyal hayatımdan ödün verdim
Evet, ne yazık ki kadın olmak birçok sektörde olduğu gibi hekimlikte de ekstra zorluklar getiriyor. Hekimlik gibi özveri ve sürekli güncel kalmayı gerektiren bir meslekte, kadınlar doğum, lohusalık ve annelik süreçlerinde fiziksel ve duygusal olarak yoğun bir dönem yaşarken, meslektaşlarıyla aynı hızda ilerleyememe kaygısını yaşayabiliyor. Bu durum, kadınların kendilerini yetersiz hissetmelerine ya da daha fazla çalışarak bu açığı kapatma zorunluluğu duymalarına neden olabiliyor.
Bu durumun bir sonucu olarak kadın hekimler, hem mesleki gelişimlerini sürdürmek hem de annelik rollerini yerine getirmek için büyük bir denge kurmaya çalışıyor. Ancak bu çaba, genellikle tükenmişlik ve öz değer sorgulamalarını beraberinde getirebiliyor.
Kadınların bu tür zorlukları aşabilmesi için hem bireysel düzeyde destek mekanizmaları oluşturulmalı hem de sistem düzeyinde adil düzenlemeler yapılmalı. Örneğin:
- Meslek içi destek sistemleri: Lohusalık ve annelik süreçlerinde kadın hekimlerin mesleki güncelliklerini korumaları için online eğitim fırsatları artırılabilir.
- Esnek çalışma düzenlemeleri: Çalışma saatlerinde esneklik ve anne dostu uygulamalar yaygınlaştırılabilir.
- Kadın hekim dayanışma grupları: Tecrübelerin paylaşıldığı ve birbirine destek olunduğu topluluklar oluşturulabilir.
Bu dengeyi bulmak zor olabilir, ancak toplumsal farkındalığın artması ve destek mekanizmalarının gelişmesiyle bu süreçler daha kolay hale gelebilir.
Tiroid nodüllerinin tedavisinde cerrahi ve medikal yaklaşımlar arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? Hangi vakalarda cerrahi müdahale önerirsiniz?
Hastalarımıza yaklaşımımızda öncelikle onları detaylı bir şekilde bilgilendirmeye özen gösteriyoruz. Hem ameliyatsız tedavi yöntemleri hem de cerrahi seçenekler hakkında açık ve anlaşılır bir şekilde konuşarak, sürecin olası sonuçlarını da net bir şekilde aktarıyoruz. Bu noktada, hastanın ihtiyaçlarını ve beklentilerini dikkatlice değerlendiriyoruz. Eğer ameliyatsız tedavi yöntemleriyle çözülebilecek bir durum varsa, öncelikle bu seçenekler üzerinde duruyoruz. Ancak ciddi vakalarda ameliyatsız bir çözüm mümkün değilse, cerrahi müdahale için alanında uzman cerrahi ekip arkadaşlarımıza yönlendiriyoruz.
Amacımız, hastamızın en doğru tedavi yöntemine ulaşmasını sağlarken, süreç boyunca güven ve şeffaflık temelinde bir ilişki kurmak. Bu şekilde, hem hasta memnuniyetini artırıyor hem de multidisipliner bir yaklaşımla en iyi sonucu elde etmeyi hedefliyoruz.
Tedavi sürecinde, nodülün boyutunun ve özelliklerinin yanı sıra hastanın yaşının, genel sağlık durumunun ve yaşam tarzının etkisi ne kadar önemli?
Hastalarımız için en önemli nokta, onların bize aktardığı şikayetlerdir. Özellikle nodül tedavilerinde, diğer sağlık sorunları bizim açımızdan genellikle bir engel teşkil etmez çünkü tedavi yöntemlerimiz çoğu sağlık durumu için güvenlidir. Bu süreçte hastanın yaşı veya yaşam tarzı da tedavi kararlarımızı etkilemez.
Cerrahi bir müdahaleye ihtiyaç duyulduğunda, genellikle lokal anestezi kullanıyoruz. Ancak hastanın kalp hastalığı ya da başka ciddi sağlık sorunları varsa ve bu durum cerrahi müdahaleye engel teşkil ediyorsa, bu noktada bizim uzmanlık alanımız devreye giriyor. Cerrahi yöntem uygulanmadan, uygun müdahalelerle tedavi edilebilecek çözümler sunarak hastanın ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Bu yaklaşımımız hem hastanın konforunu hem de sağlık açısından güvenliğini ön planda tutuyor.
Bazı tiroid nodülleri, kanser riski taşımayabilir fakat büyüme eğilimi gösterir. Bu durumlarda izlem yaklaşımınızı nasıl belirliyorsunuz?
Bir nodülde kanser şüphesi varsa öncelikle biyopsi yaparak durumun kesinleşmesini sağlıyoruz. Zamanla büyüyen nodüllerde ise hastayı tedavi etmeyi amaçlıyoruz, ancak burada nodülün boyutu önemli bir kriter oluyor. Eğer nodül 2 cm'nin altındaysa genellikle takipli bir tedavi süreci izliyoruz. Ancak nodül 2 cm'nin üzerine çıktığında biyopsi yaparak daha net bir tanı koyuyor ve bu doğrultuda tedavi yöntemini belirliyoruz. Tedavi süreci boyunca nodülün boyutuna ve diğer parametrelere göre yöntemimizi şekillendiriyor ve hastanın düzenli takibini yaparak süreci yakından izliyoruz.
Hastanenin yönetiminden memnun musunuz? Yönetimin, sağlık çalışanlarının iş süreçlerine olan müdahalesi veya desteği konusunda nasıl bir yaklaşımı var?
Ben buraya başlayalı yaklaşık 4 ay oldu. Devletten özel sektöre geçince doğal olarak bir kaygı oluşur, ama ben burada kendimi çok rahat hissediyorum. Hastanede bana baskı yapılabilecek bir durum olmadığı için huzurluyum. Yaptığım işin değerli olduğunu düşündükleri için beni desteklemeye çalışıyorlar. Tabii ki %100 destek mümkün değil; eğer 10 birim destek varsa, 10 birim karşılık beklenir. Ancak bu destek ve karşılıklar her zaman aynı alanda olmayabilir. Yine de pozitif yaklaşıyorlar ve ellerinden geleni yapıyorlar.
İrmet Hastanesi’nin Çerkezköy’deki girişimsel radyoloji ve inme tedavi merkezi konusundaki vizyonel bakış açısı benim için çok değerli. Onlar için bu projenin ne kadar kıymetli olduğunu biliyorum. Aslında ben İstanbul’da bir kariyer planı çiziyordum, ama girişimsel radyolojiyi ve beyin girişimlerini çok seviyorum. Bir hastanenin "Biz inme merkezi olmak istiyoruz, bize yardım edin, bunu birlikte yapalım" demesi benim için çok kıymetliydi. Bu vizyonda bir hastanenin İrmet olması beni ilk başta şaşırttı. Ancak bu vizyonla devam ediyoruz ve baskı olmadan, zaman içerisinde daha güzel işler yapılacağına olan inancım tam.
Hastanenizin uzun vadeli vizyonu ile kendi profesyonel hedefleriniz nasıl örtüşüyor? Bu hastanede ilerleyen yıllarda nasıl bir kariyer planlıyorsunuz?
İleriye dönük birçok projem var ve bunları hayata geçirmek için sabırsızlanıyorum. Aklımdaki projeleri özellikle Namık Kemal Üniversitesi ile iş birliği yaparak planlamayı hedefliyorum. Optimed Hastanesi her ne kadar rakip bir hastane olarak görülse de onlarla da iş birliği içindeyim. Bu yenilikleri hayata geçirmiş olmanın haklı gururunu yaşıyorum. Optimed’i bir kardeş hastane olarak görüyoruz ve birlikte bir bütün olmalıyız.
Girişimsel radyolojiyi daha fazla kişiye duyurmak istiyorum. Uzun vadeli vizyon için neler olacağını zaman gösterecek, ancak bu alandaki potansiyel beni heyecanlandırıyor. Ayrıca, İrmet Hastanesi’nin vizyonu beni gerçekten cezbetti ve bu vizyon doğrultusunda çalışmak beni motive ediyor.
Hastanenizdeki ekip çalışmasını daha da geliştirmek için hangi adımların atılmasını önerirsiniz?
İnme merkezi benim adeta üçüncü çocuğum gibi. Bu hedefe ulaşmak için güçlü bir ekiple ilerlemek çok önemli. Eksiklerimizi tamamlamak adına sık sık eğitimler düzenlemeliyiz. Bildiğim her şeyi öğretmek istiyorum, çünkü kişisel fikirlerden birçok yenilik çıkabilir. Eksikliklerimi yönetime iletmek çok değerli, bu sayede birlikte daha güçlü bir yapı kurabiliriz. Eğer sistematik bir organizasyon oluşturulursa, büyük başarılara imza atabileceğimize inanıyorum. Yönetim de her zaman çözüm odaklı bir yaklaşım sergiliyor, bu da bize büyük bir avantaj sağlıyor.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.