ANLAŞILMIŞIN DIŞINDA
18 Kasım 2018, Pazar 20:39“Bir insan başka birine ne verir?
Kendisinden verir; sahip olduğu en değerli şeyden, “yaşamından” verir.
Bu, o kişinin yaşamını diğer insan için feda ettiği anlamına gelmez aksine kendi içinde yaşattıklarından veriyordur;
Sevinçlerinden, ilgi duyduğu şeylerden, anlayışından, bilgisinden, mizahından, üzüntüsünden, içinde canlı olan her şeyden.
Ve bazen bir şeyler vermek için bir bakış bile yetebilir.” der Eric From.
Bazı insanlar sevgisini, bazı insanlar ise nefretini verir. Sevgi, merhametle yoğrulmuş; nefret, kararmış kötülükle bütünleşmiştir.
***
Bazen Oğuz Atay’ın neden tutunamadığını, Turgut Uyar’ın neden bir göğe bakma durağı inşa ettiğini ya da, Nazım Hikmet’in, ““Nasıl etmeli de ağlayabilmeli / farkına bile varmadan? / Nasıl etmeli de ağlayabilmeli / ayıpsız, / aşikare, / yağmur misali?” diyerek ağlamak meselesini ele aldığını veya “Ne hasta bekler sabahı, / Ne taze ölüyü mezar. / Ne de şeytan, bir günahı, / Seni beklediğim kadar.” diyen Necip Fazıl’ı çok iyi anlamıyorum.
Laf kalabalığını hiç sevmem aslında ama, fakat, lâkin, ancak, yalnız, oysa, , hâlbuki, çünkü, zira, yahut, şayet, nitekim kendimi alamıyorum kalabalık yapmaktan. ‘Yine’ yerine ‘gene’ yazan yazarlara hep gıpta etmişimdir. Anlaşılmayan biri olmaktan ise hep imtina etmişimdir ve belki anlaşılmışımdır, belki anlaşılmamış, belki de anlaşılmış gibi yapılıp anlaşılmamışımdır. Mühim değil. Geçmişin, geçmişte kaldığını, şimdinin şimdi olduğunu, geleceğin ise gelecek olduğunu yazmasını da bilirim. Ama yine, gene demek zor geliyor bana. Gene, gene, gene olmuyor, yapamıyorum.
Ve artık “İnsan budur, insan şudur, hayat şu şekildedir” gibi klişe laflar etmek istemiyorum.
Sessizliğin içinde yükselen çığlık, yine sessizliğin içine gömülüyorsa ya kulaklar tıkanmıştır ya da çığlık değil cılız bir sestir yükselen.
***
Şimdi biraz anlaşılma vakti…
Hayat, insanların nefes alıp verdiği, zamanın sürekli artıdan eksiye indiği, başarılarla beraber puan topladığı, başarısızlıklarla beraber level atlayamadığı, her sürekli oynanan oyunlar gibi sıkıcı olmaya başlayan ve ölümle sonlanan bir oyundur.
İnsan, hayatını daha güzel idame ettirmeye çalışan bir işçidir. Her insan kendi nefsinin işçisidir.
***
Tamam, bu işin içinden çıkamayacağız. Bunun için konuyu değiştiriyorum.
Sosyal medya platformlarındaki ağlarımın biyografisine hep şöyle yazmak istiyorum:
Dinlemeyi bilmeyenlerle, maşallah her şeyi bilen çokbilmişlerle hiçbir zaman muhatap olmak istemez. Olur da mecbur kalırsa, başını eğer o dinler.
-Hızlı konuşmak marifet değil, anlaşılır konuşmaktır marifet.
-Marifet çok konuşmak değil, doğru konuşmak.
Ama yazmıyorum.
Şöyle yazarsak nasıl olur peki:
-Jurnalist (sanki tüm dünya takip ediyormuş gibi), yanına da gazete ve kalem emojisi.
-Hep güler (yalan), samimi (yalan, samimi olmaktan kaçınan), yanına da kahkaha ve masum emojisi.
-Çok iyi at binicisi (yalan, attan çok düşer), yanına da at emojisi.
- photographer (Sanki odasında ödüllerini koyacak yer yokmuş gibi), bunun yanına da fotoğraf makinesi emojisi.
***
Bu konu da başka yerlere gidiyor, değiştirelim.
(Arama motoruna tıkladı: ‘Magazin Haberleri’ yazdı)
-Gelin adayı Hanife’nin yeni mesleği şaşırttı. (Benzin istasyonunda pompacı elbisesi giyinmiş şekilde fotoğrafı var. Bakmaya gerek yok.)
-Ajda Pekkan’ın gergin gecesi! (ilgimi çekmedi)
-‘Ben sokakta konuşmam’ (Engin Günaydın’ın fotoğrafı var. Konuşmazsan konuşma. İlgimi çekmedi.)
-‘Yanlış evlilikler yaptım’ (Tanımadığım bir kadının fotoğraf var. Belki de çok tanıdıktır bilmiyorum. Cık.)
-“Büyüğümdür ‘olmaz’ diyemedim” (Mustafa Sandal var. Cık.)
-Yıldız Tilbe korkuttu. (Yıldız Tilbe’dir korkutur. Cık.)
-“İrem daha boşanmadan Sedat’a evlenme teklif etti” (Üç kişinin fotoğraf var. Bunlardan biri İrem Derici. Cık.)
-Düğünde takılan altınları ne yaptılar? (İşte bu. Sonunda dikkatimi çeken bir şey oldu. Açtım, baktım. Şansıma bak. Ali Şan ve üstünde altınlar. 20 fotoğraflı foto galeri. Harbi ne yaptılar acaba. Baksam mı? 20 fotoğraflı foto galerinin 8’inci fotoğrafına geldim, “Ben anne evinden sonra ilk defa biriyle aynı evi paylaşıyorum. Açıkçası korkuyordum. Çünkü bilmiyorsun. Temiz mi, dağınık mı, tertipli mi? Allah’a çok şükür şuana kadar her şey mükemmeldi.” Yüzümde bir tepkisizlik. Bir söz vardı, zenginin malı züğürt falan. Parmaklara ve zamana yazık. Gene devam. (Dikkatinizi çektiyse ‘gene’ dedim) Oh be, 12’nci fotoğrafta yakaladım. Altınlar bankadaymış. Ve sonra ‘ben ne yapıyorum şuan’ düşüncesi.)
Evet, ne yapıyoruz?
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum