BEKA SORUNU
16 Mart 2023, Perşembe 18:03Her seçim dönemi için söylenir ama hakikatten bu seçim (14 Mayıs 2023) çok partili sisteme geçildikten sonra (1946) ülkemizde yapılan en önemli seçim olacaktır. Çünkü; seçimde yalnız Cumhurbaşkanı ve Milletvekilleri seçilmeyecek, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminden güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş tercihi yapılacaktır. Seçmen yurttaşlarımız; Cumhuriyetimizin ilan edilişinin yüzüncü yılında Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini gerçekten bir beka sorunu olarak görüyorsa yeni bir başlangıç, yeni bir inşa dönemi olarak güçlendirilmiş parlamenter sistemini mi tercih edecek, yoksa beka sorunu falan yok, mevcut sistemden de, halimizden de memnunuz diyerek Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin devamında ısrar mı edecektir.
***
Öncelikle Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine nasıl geçiş yapıldığını hatırlamakta fayda var: İki partinin genel başkanları tarafından oluşturulan bir komisyon tarafından hazırlanan anayasa değişikliği Meclis gündemine getirilmiş, kırk gün gibi kısa sürede komisyon ve genel kurulda ciddi biçimde görüşme yapılamadan kabul edilmişti. Anayasa değişikliği yapılırken; en azından siyasi partilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla, üniversitelerin ilgili kürsüleriyle ve barolar birliği ile temas edilmemiş, fikir alınmamıştır. Bu değişiklik üzerinden daha 6 yıl geçmeden Cumhurbaşkanının yapılacak seçimde bir kez daha aday olup olamayacağı tartışılır hale geldi. Sadece bu örnek bile anayasa değişikliğinin ne kadar aceleye getirildiğinin bir göstergesidir. Anayasa değişikliği adeta gümrükten mal kaçırır gibi alelacele referanduma sunuldu. Referandumda tartışmalı bir oylama sonucunda %51,41 evet, %48,59 hayır oyu çıktı ve anayasa değişikliği kabul edildi. Bu seçimde kanunları uygulamakla yükümlü olan Yüksek Seçim Kurulu kendini kanun koyucu yerinde görerek seçim devam ederken aşağıdaki kararı aldı ve bu güne kadar hiç bir seçimde görmediğimiz bir açıklama yaptı:
"Bazı sandık kurullarının seçmene oy pusulası ve zarflarını sandık kurulu mührüyle mühürlemeden verdikleri yolundaki yoğun şikayetler üzerine bugün toplanan Yüksek Seçim Kurulu sandık kurulu mührü taşımayan oy pusulası ve zarfların dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadıkça geçerli sayılmasına karar vermiştir. Sayım döküm işleminin buna göre yapılması gerekmektedir. Kamuoyuna, il ve ilçe seçim kurullarımıza, sandık kurullarına ve siyasi partilere duyurulur."
Açıklama tartışma yarattı ancak YSK kararlarına itiraz yolu kapalı olduğu için kanunen iptal edilmesi gereken mühürsüz zarflar geçerli sayıldı, anayasa değişikliği bu şekilde şaibe gölgesinde gerçekleşti.
Bana göre Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi diye hiçbir eleştiriyi dikkate almadan alelacele uygulamaya konulan bu ucube sistem, ülkemizin ve milletimizin hiçbir sorununa çözüm getiremediği gibi zaten hantal olan kamu bürokrasi yapılanmasını hareket edemez bir hale getirmiştir. Örnek vermek gerekirse; on bir ilimizde yaşadığımız deprem felaketi karşısında gördüğümüz ve iktidarın da kabul etmek zorunda kaldığı organizasyon bozukluğundan başlayabiliriz. Sonra kontrol ve denetim mekanizmalarının yok edilmesiyle ekonominin getirildiği noktada milletimizi adeta açlığa mahkûm eden yüksek enflasyon ve yolsuzluklarla mücadeledeki başarısızlıkları unutmamak lazım. Hudut güvenliğindeki aksaklıklar giderilemediği, Suriye savaşına bir çözüm bulunamadığı için ülkemiz sığınmacı cenneti haline gelmiştir. Deprem felaketi sonrası bazı yerleşim yerlerimizde demografik yapının çok ciddi olarak değişeceği yönünde endişeler vardır. Bütün bunların yanı sıra yasama, yürütme ve yargının Cumhurbaşkanının güdümünde olduğu yönünde oluşan ve dile getirilen endişeleri görmezden, duymazdan mı gelelim?
***
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi hiçbir sorunumuza çare olmadığı gibi mevcut sorunların her geçen gün artarak çözümsüzlüğe gitmesine neden oldu. Hiçbir ekonomik gösterge bu sistem ile vatandaşlarımızın enflasyon, geçim sıkıntısı ve istihdam gibi sorunlarının çözüleceğine dair umut vermiyor. Tek adam rejimi de denen bu sistem; bilimi, liyakati, denetimi yok sayıyor, kıymeti kendinden menkul bir avuç danışmanın ürettiği politikalar ile sorunlar çözülmeye çalışılıyor. Danışmanların uyduruk politikaları ülkemizi adeta laboratuvara çevirdi. Deneyimli devlet bürokratları söz dinlemiyor diye bir gece yarısı kararnamesi ile görevden alındı. Millet yoksullaşmanın ötesinde açlığa mahkûm bir halde geldi. Ülkemiz hali hazırda ithalat yapmadan milletin karnını doyuracak durumda olmadığı için, buğdaydan, kuru fasulyeye, nohuttan, mercimeğe, süt tozundan, ete, gübreden, yeme, tohuma, akaryakıta, doğalgaza gibi çeşitli vazgeçilmez ihtiyaçların ödemeleri için değişik ülkelerden swap anlaşmalarıyla borç döviz bulmaya veya aldıklarımızın borçlarını ötelemeye çalışmaktadır. Yetkililer dış ticaret verilerini açıklarken hep ihracat rekorlarını dile getiriyorlar ancak ithalattaki rekorlardan bahsetmiyor, dış ticaret açığımız her ay rekor boyutlarda artmaya devam ediyor. Ekonomi yönetimi vatandaşları oyalamak, kandırmak için verilere makyaj yaparak yayımlıyor.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde tek bir imza ile TBMM de oy birliği sağlanarak kabul edilen uluslararası sözleşmeden çıkılabildiğini de yaşayarak gördük. Ben bilirim benim dediğim olacak anlayışı sonucu oluşturulan politikalar ile ekonomi, eğitim, sağlık, güvenlik, tarım, barınma, çevre, yeşil enerji konularındaki sorunlarımıza çözüm üretmenin çok uzağındayız. Ne deprem felaketinde enkaz altında kalan vatandaşlarımıza ne yanan ormanlarımıza ne yaşanan sel felaketlerine uğrayan vatandaşlarımıza zamanında ve gereken yardımı, desteği götüremiyoruz.
***
Yolsuzluklar aldı başını gitti. Kamu – Özel İş birliği olarak tanımlanan garantili ihaleler ile milletin sırtına ödemek için çok zorlanacağımız büyük miktarda borç yüklendi. Bu model birde devlettin bütçesinden hiç para çıkmayacak diye tanıtıldı ama geldiğimiz noktada ekonomistler garanti ödemelerinin proje maliyetinin 3-4-5 katından fazla bir miktara ulaştığını belirtiyor. Eğer tarif edilen miktarlar doğruysa bu borcun ödenmesinin imkansız hale gelerek ülkemizi çok daha büyük sorunlarla baş başa bırakma ihtimali vardır. Bir gün değerli ekonomi hocamızın vatandaşlarımızın sırtına yüklenen bu borcun Osmanlı’dan Cumhuriyetimize kalan ve son kuruşuna kadar ödediğimiz borçla kıyaslayan bilimsel bir çalışmayı ortaya koymasını çok isterim.
***
Bu konuda Millet ittifakı yetkililerinin vaat verirken çok kısa zamanda bütün sorunların çok kolay aşılacağı yönündeki açıklamalarını da doğru bulmuyorum. Böyle vaatler seçmenin iki türlü yanılmasına sebep olabilir. Birincisi seçmen demek ki ekonomi o kadar bozuk değilmiş duygusuna kapılarak beka sorununu görmezden gelebilir. İkincisi seçim sonrası kim kazanırsa kazansın mutlaka yeni bir ekonomik politika uygulanacaktır. Bu da vatandaşların kemer sıkacağı manasına gelir. Sonuca da hazırlıklı olmaları gerekir. Yirmi bir yılda bu hale getirilen ekonomiyi bir, iki yılda kemer sıkmadan yoluna koyacak bir sihirbaz bugüne kadar dünyada görülmedi, bizim de göreceğimizi zannetmiyorum. Yirmi bir yıllık gaflet uykusunun halkımıza mutlaka bir bedeli olacaktır. Ve biz bu bedeli ödeyeceğiz. İtirazınızı duyar gibi oluyorum ama ne yaparsınız kurunun yanında yaş ta yanıyor işte.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile devam edilirse; gün geçtikçe ağırlaşan ve çözümsüzlüğe giden sorunlarımıza çözüm bulunabilir mi? Yoksa bu sistemde devam etmek artık ülkemiz için bir beka sorunu halini mi almaktadır? Biz çözüm üretme yerine polemiklerle vakit kaybederken bu durumumuzdan faydalanmak isteyen dış güçlerin olduğunu da unutmamak gerekir. Yaşadığımız deprem felaketini kendileri için yeni bir fırsat olduğunu dile getiren eski Yunan genel kurmay başkanı ve bir grup Yunan milletvekilinin Ege denizinde kara sularını 12 mile çıkartma önerisini duymazdan gelmek yerine ciddiye almak gerekmez mi? ABD ‘nin gözümüzün içine baka baka adeta dalga geçer gibi Suriye de yaptıklarını nereye koyalım? Dedeağaç ‘ta kurduğu askeri üs ile nasıl bir oldu bitti ye hazırlandığına kafa yormamız gerekmez mi? Yakın bir zamanda Yunanistan’ı teşvik ederek, cesaretlendirerek, arkanızdayız diyerek karasularını 12 mile çıkarma konusunda adım atmalarını isteyemez mi? NATO üyesiyiz izin vermezler falan hepsi hikaye, bunu artık görmemiz gerekiyor. ABD ve Avrupa savunma konusunda bizden alacağını artık, şimdilerde nato dan atmanın bir formülünü arıyorlar. Son 20 yıldır izlenen dış politika iflas etmediğini savunabilen beri gelsin.? Değerli yalnızlık diyerek sorun yaşamadığımız komşumuz kaldı mı? Ülkemize duyulan güven ve caydırıcılığımıza ne oldu? Yirmi yılda dış politikada izlenen politikalar sonucu Türkiye’nin itibarında irtifa kaybı söz konusu değil midir? Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi irtifa kaybını engellemek için çözüm mü olmuş, yoksa başta büyükelçi atamalarında liyakatsiz isimlerin tercihi ile sebep mi olmuş tur? Ayrıca itibar denen şey Cumhurbaşkanının saraylarıyla, hizmetindeki uçak, araç ve koruma sayısı ile sağlansaydı herhalde dünyada ilk üçte diyemeyeceğim ama kesin beşte olurduk diye düşünüyorum, onunda hakkını vermek lazım.
***
İktidar değişikliklerinde genellikle yeni gelen iktidar ülkenin durumunu özetlemek için “enkaz devraldık” söylemini dile getirir. Bugün için ülkemizin durumu hakikatten tam bir enkaz halidir. Özetlemeye çalıştığım ekonomik sorunların aşılmasının ne kadar zor olduğunu anlatabildiğimden emin de değilim. Böyle bir süreçten geçerken, on bir ilimizde yaşanan deprem felaketi ülkemizi ekonomik olarak tam da uçurumun kenarına getirmiştir. Toprağa verdiğimiz canlarımız için tekrar Allahtan rahmet, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum. Yazımda bu seçimin ülkemiz ve milletimiz için artık bir beka sorunu haline geldiğini anlatmayı başarmış olmayı çok isterim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ ün emaneti bu cennet vatanımız ve geleceği için isterim. Çocuklarımız, torunlarımız için isterim. Bu noktada Millet İttifakının Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yurt dışına kaçırılan 418 milyar doları alıp ülkeye getireceğim vaadi çok değerli bir hale geliyor. Nasıl gerçekleştirileceği konusunda bilgi sahibi değilim. Doğrusunu söylemek gerekirse biraz da karamsarım. Çünkü bildiğim kadarıyla yapılan ihale sözleşmelerinde ihtilaf çıkması halinde çözüm yeri Londra’daki tahkim mahkemeleri olarak kabul edilmişti. Sözleşmenin burası biraz moralimi bozuyor. Ancak Ankara’daki bakanlık bürokrasisini de biraz tanıma imkânı bulduğun için, sözleşmenin bir yerine hem kendilerini yargılanmaktan hem de milletimizi böyle bir borçtan kurtaracak bir açık kapı bırakmışlardır diye umutlanmak istiyorum. Umutlanmamın sebebi Kemal Kılıçdaroğlu nun dışarıya kaçırıldığını iddia ettiği 418 milyar doların hem miktarını tabir yerindeyse kuruşuna kadar vermesi hem de nereye kaçırıldığını bildiğini söylemesidir. Herhalde bu bilgiler üst düzey bürokratlardan gelmiştir. Bu bilgileri getirenler kaçırılan paraların nasıl geri getirilebileceği yönünde de bilgi verdiler ki Kemal Kılıçdaroğlu o paraları getirip halka vereceğim vaadinde bulunabiliyor. İnşallah başarabilir. Yoksa işimiz gerçekten çok zor.
***
Sonuç olarak; biraz uzun oldu ama yazımda, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ülkemiz ve milletimiz için artık bir beka sorunu haline geldiğini anlatmaya çalıştım. Sorunlarımızdan kurtulmak için, ülkemizin geleceği için Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden, Güçlendirilmiş Parlamenter sisteme geçmek gerektiğine inanan herkesin sahaya çıkarak seçim çalışmalarında partilere destek olmaya çağırıyorum. Her şeyi Cumhurbaşkanı adayından, Cumhurbaşkanı Yardımcıları adaylarından, siyasi partilerden beklemek doğru ve yeterli değil. Milletin başını kaldırma zamanı çoktan geldi de geçiyor. Kimse kendini ve yapacağını, göstereceği hiçbir çabayı küçük görmeden bulunduğu her ortamda, herkese seçimin önemini anlatarak vatandaşlarımızı uyandırmaya çalışırsa bu iş olur.
Yüz yıl önce olduğu gibi milleti düştüğü durumdan yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Ya yeni bir yol bulunur ya yeni bir yol açılır. Millet bugünden çok daha iyisini hak ediyor, istiyor. O zaman başaracaktır. 14 Mayıs 2023, Gün o gündür.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum