CUMHURİYET DEVRİMİ (2)
28 Ekim 2023, Cumartesi 10:54Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olabilmesinin ilk şartı seçimle gelinen görevlere milletin özgür iradesi ile adaylarını belirleyebilmesi olmalıdır. Dönem dönem bunu başarmış olsak ta özellikle 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yapılan anayasa ile getirilen seçim ve siyasi partiler kanunundaki düzenlemeler sonucu maalesef aday belirlemesini seçmenler yerine siyasi partilerin genel başkanları veya yetkili kıldıkları organları yapmaktadır. İstense çok kolay değişebilecek olan bu düzenlemeler milletvekilleri ya da belediye başkanlarının siyasi parti genel merkezlerinin sözünden çıkmaması ve sadakatle kendilerine bağlı olması istendiğinden değişmiyor. Cumhuriyetin ilanının 100.yılında bunları düşünüp yazmaktan sıkılıyorum ama maalesef gerçek bütün çıplaklığı ile bu işte. Bunları konuşup düzeltemezsek korkarım çözülmeyen sorunlar altında ezilmeye devam edeceğiz.
***
Cumhuriyetin mimarı Mustafa Kemal ATATÜRK, daha savaş meydanlarında kurulacak yeni ülkenin kurumlarını aklında tasarlamıştı. Bilim, sanat ve bilimsel nitelikleri güçlü bir eğitimin üzerine inşa edilecek bir ülke hayal etmişti. Fikri hür ve vicdanı hür nesiller yaratma hayaliyle Osmanlıdan devralınan büyük enkaza rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarının kalkınma planlarına ve uygulamalarına yön vermiştir. 1923 sonrasındaki süreçte devlet temelli bir kalkınma modeli uygulandı. Kalkınmanın arkasındaki ilke, devrimcilik idi. Cumhuriyetle birlikte muasır medeniyet hayaline ulaşmanın heyecanı ve coşkusu ile ümmetten millete dönüşen bir ülke kurulmuştu ki bunu başaran Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ilmek, ilmek işleyerek gerçekleştirdiği Cumhuriyet devrimidir. Cumhuriyet devrimi başlıklarla hatırlayalım:23 Nisan 1920 de Padişahın gölgesinin düşmediği ilk meclisimiz TBMM açıldı. 20 Ocak 1921 de “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir “diyen Teşkilatı Esasiye Kanunu yürürlüğe girdi. 1 Kasım 1921 de Saltanat kaldırıldı 3 Mart 1924 tarihide Devrim Yasaları olarak bilinen üç yasa yürürlüğe girdi. 1- 429 sayılı yasa ile Şer’iye ve Evkaf Vekâletleri (din ve vakıf işleri ile ilgili bakanlıkların) ile Erkanı Harbiye Vekaletinin kaldırılarak, Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Genel Kurmay Başkanlığının kurulmasını sağlandı 2- 430 sayılı yasa ile “Tevhidi Tedrisat” (Eğitim Birliği) sağlandı. 3- 431 sayılı yasa ile Halifelik kaldırıldı.
***
Dünyada pratiğinde devrimlere karşı ilk 100 yıl içinde karşı devrim gerçekleştirildiği görülmüştür. Türkiye de en son 15 Temmuz 2016 yılında karşı devrim girişimi olmuş, halkın direnişi sonucu geri püskürtülmüştür. İlginç olan darbe girişiminden sonra TBMM de oluşturulan darbeleri araştırma komisyonunun hazırladığı rapor TBMM de görüşülmeden kaybolmuştur. Komisyon başkanı raporu TBMM başkanına teslim ettiğini söylerken TBMM Başkanlığı, FETÖ' nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Raporu'nun İç tüzük hükümlerine uygun olarak tüm süreçleri tamamlanmış şekilde TBMM Başkanlığına sunulmadığını, 2018'de yeni yasama döneminin başlamasıyla hükümsüz hale geldiğini bildirmiştir. Dolayısıyla 15 Temmuz darbesi de aydınlatılamamıştır. Ancak Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporunu kaybeden TBMM başkanı kurtuluş savaşını olmamış gibi gösterme çabasına girebilmiştir. Memleketi Rize de yaptığı bir konuşmada “Şehirlerin kurtuluş yıl dönümleri kutlanıyor. Kesinlikle karşıyım… İzmir'in kurtuluşu 9 Eylül, kim demiş? Ne münasebet. Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı” demiştir. O Kutsal Kurtuluş Savaşımızı itibarsızlaştırma, yok sayma çabasındaki kişi TBMM de başkanlık yapmış, yazık ki hak ettiği cevap verilememiştir. Ülkeyi düşman işgalinden kurtararak Cumhuriyet devrimini gerçekleştirenler bu davranışı hak etmemişlerdir. Bu kişiye hak ettiği cevabın verilmemesin ayıbı hepimiz indir.
Ülkemizde karşı devrim faaliyetleri Cumhuriyetin ilanından buyana hiç sonlanmamıştır. Bana göre karşı devrim çabaları Cumhuriyet ilanına karşı değil, hilafet kaldırıldığı için geri getirmek amacıyla yürütülmüştür. Karşı devrimcilerin bazıları yer altında faaliyet sürdürürken bazıları “savaşı keşke yunan kazansaydı “ diye sapkın bir görüş savunabilmiştir. Üzücü olan bu görüş sahibi kişi hastalandığında devletin ileri gelen yöneticilerinin adeta kuyruğa girerek geçmiş olsun ziyaretine giderek ona destek vermiş olmalarıdır.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum