OPTİMED 2
Tekirdağ
04 Mayıs, 2025, Pazar
  • DOLAR
    33.09
  • EURO
    36.10
  • ALTIN
    2596.3
  • BIST
    11131.02
  • BTC
    63525.102$

DEPREM KONUSU (1)

30 Nisan 2025, Çarşamba 16:47

23 Nisan 2025 günü İstanbul Silivri açıklarında, Kuzey Anadolu fay hattı üzerinde 1999 dan bu yana beklenen İstanbul depremini bir kez daha hatırlatan, belki de son kez uyaran 6,2 şiddetinde bir deprem meydana geldi. Gelişmeleri, tartışmaları dikkatle izlerken, 6 Şubat 2023 ten bu güne kadar deprem ile ilgili yazdıklarımı hatırladım. Okurlar sıkılmazsa, yetkilileri bir kez daha uyarmak amacıyla yazdıklarımı hatırlatarak, deprem öncesi hazırlıkları tekrar gözden geçirerek eksikleri tamamlamaları gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Çünkü: Yöneticiler deprem konusunda zamanında doğru karar alıp uygulamadıkları için bedelini hiçbir kusuru olmayan masum insanların ödemesi artık son bulmalıdır.

   Bu depremden sonra kayda değer mal ve can kaybımız olmamasına sevinmek gerekir. Ancak; 1999 Gölcük depreminden bu güne kadar mevcut yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesi konusunda hiç denecek kadar az mesafe alındığını görüyoruz. Orta şiddetteki depremde bile vatandaşlarımız panik halinde yine acil toplanma bölgesi aradı. Yaşadıkları evin sağlamlığına güvenmeyenler parklarda; temin edebilenler kamp çadırlarında, edemeyenler battaniyeleriyle yeşillikler üzerine yatarak, yuvarlanmak zorunda kaldı. Mobil telefonlar belli bir süre de olsa yine çalışmadı.

   Vatandaşın aklına yine aslında cevabını bildiği 1999 depremi sonrası deprem yaralarını sarmak için geçici olarak konan deprem vergisinin nereye kullanıldığı sorusu geldi. Halbuki geçici olarak konan verginin adı bile değiştirilerek “özel iletişim vergisi olmuş” ve kalıcı hale getirilmiştir. Cevabı bilinse bile her depremden sonra bu soru mutlaka sorulur, ama seçimde vatandaş bu cevaba göre tercih yapmaz. Çünkü soru bir sonraki depreme kadar unutulup gider, tekrar deprem olduğu zaman hatırlanır. Fakat daha ilginç olan ise deprem sonrası yapılan seçimde bile bu sorunun cevabını bilen seçmen soruyu falan unutur, tercihini değiştirme zahmetine katlanmaz. Neden acaba?

    Deprem dede olarak ta andığımız rahmetli Prof. Dr. Ahmet Mete IŞIKARA Gölcük depreminden sonra « deprem değil, bina öldürür » demişti. Bu söz binalar uygun yerlere, gereken malzeme ve tekniğine uygun yapılır, iyi denetlenirse depremlerde yıkılmayacağını, dolayısıyla can kaybı olmayacağını ya da çok az olabileceğini anlatmak için söylenmişti. O günlerde konuşan tüm yetkililer  “artık bu tür acıların yaşanmaması için tüm tedbirlerin alınacağını”  açıklamıştı. Gölcük depremi sonrası daha yaralar tam olarak sarılmadan 12 Kasım 1999 da yaşanan Düzce depremi ile sorunlar daha da büyümüş, halkın beklentilerine cevap vermekte geciken hükümet çok zor durumda kalmıştı.

    Bu depremlerden sonra yapılan değerlendirmelerde; inşaatların yer seçinden başlayarak kontrol ve denetlemelerdeki eksikliklerin yıkımlarda çok önemli rolü olduğu kabul edildi. İnşaat denetimlerinin daha sağlıklı yapılabilmesine çare olarak görevdeki 57. hükümet (DSP+MHP+ANAP) önce 595 sayılı KHK ile yapı denetimi düzenlemesini getirdi. KHK Anayasa mahkemesi tarafından iptal edilince 4708 sayılı yapı denetim kanunu 19 pilot ilde yürürlüğe kondu. Olumlu sonuçlar alındığı için yapı denetim kanununun 2011 yılından itibaren 81 ilde uygulanmasına geçildi. Zaman içinde değişiklik yapılsa da kanun hala yürürlükte olup inşaat denetimleri bu kanuna göre yapılmaya devam edilmektedir.    

   Ancak 6 Şubat 23 felaketi sonrası meslek odaları ve bilirkişi olan üniversite öğretim üyelerinin yaptığı açıklamalar; yapı denetim kanunu paydaşlarının üzerinde anlaştıkları yöntemlerle kanunu sadece kâğıt üzerinde uygulanır hale getirdiklerini gösterdi. Yıkımın ve can kaybının yüksek olmasının en önemli sebeplerinden birinin kanunun uygulanmasındaki suiistimaller olduğu söylendi. Ancak 2018 yılında yürürlüğe giren imar barışı düzenlemesinin depremde can kaybının bu kadar yüksek olmasındaki rolü maalesef tam olarak ortaya konamadı. 6 Şubat depremi çok ağır bedeller ödediğimiz depremlerden ders almadığımızı net olarak göstermiştir. Peki, 23 Nisan 25 depreminden bir uyarı olsun aldık mı? Ne yazık ki aldığımızı düşünemiyorum.  

    İnşaat sektöründe bir faaliyetim olmadığı için denetim konusunda varsa yapılan değişiklikler ve sonuçları için bir şey söyleyemeyeceğim. Ancak ülke genelinde yapı stok unun depreme dayanıklı hale getirme çalışmalarının çok yetersiz kaldığı kabul edilmek zorundadır. Deprem fayları ve davranışları konusunda Prof. Hocalarımız çoğu kez fikir birliği içinde olamasalar da yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesi, inşaatların denetlenmesi konusunda hemfikirler. Hiç olmazsa bu konuda hocalarımızın sözünün dinlenmesi gerekmez miydi?

  Deprem üzerinden belli bir süre geçtikten sonra acılı aileler dışında unutuluyor. Her şeyi herkes biliyor ancak doymak bilmeyen, helal haram demeden çok para kazanma hırsının sonucu maalesef böyle oluyor. Asıl mesele bu ahlaksızlığı önlemekten geçiyor. Bu da kanun, yönetmelik değişikliği ile hemen olmuyor işte. Bu konuda mücadele için uzun bir yol olduğunun bilinmesi lazım. Bir seçim olacak birileri seçilecek, her şey düzeltilecek diye beklemek hayalciliğin ötesine geçmiyor.

   Ve asıl mesele tam da buradadır. Toplumdaki ahlaki bozulma o boyuta gelmiştir ki; öyle kanunla, yönetmelikle, düzeltilmesine çok ama çok uzağız. Halk olarak hep birlikte bir mücadele verilirse amaca ulaşılabilir. Bunun için kişi önce kendi davranışlarını düzeltmelidir. Kendinize yapılmasını istemediğiniz hiçbir şeyi kimseye yapmamanız gerekir. Ülkeye o anlayış yerleşirse ahlak erozyonu onarılabilir. Çok zamana ve sabra ihtiyaç olacağı bir gerçektir. Çünkü bu noktaya 50 yılda gelindi, en az o sürede çalışılırsa ahlak erozyonu onarılabilir. Yoksa yine yönetmelik, kanun falan bir sürü değişiklikle çözüm aranırsa, beş-on yıl sonra aynı noktaya gelinir. Yani sil baştan. Ahlak erozyonu onarılmak isteniyorsa; tüm toplum kimseden yardım, destek beklemeden ısrarla, inatla, vaz geçmeden rüşvetle, imar ve ihale rantçısı haramilerle mücadele etmek zorundadır. Aksi halde bu kısır döngüden kurtuluş yoktur, olamaz da…

NOT:  Sömürünün sona erdiği, barış ve mutlu bir hayatın sürdüğü günlerin gelmesi umuduyla tüm işçilerimizin, emekçilerimizin ve emeklilerimizin 1 Mayıs işçi bayramını kutlar saygılar sunarım..

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum