DERT ÇOK; DERMAN...
07 Kasım 2024, Perşembe 12:37Ekonomi ve siyaset hayatında ne zaman, nasıl geçeceği bilinmeyen çok sıkıntılı günler yaşıyoruz.
Bugünlerin kolay atlatılacağı yönünde de maalesef bir işaret görünmüyor. Bölgemizde savaşlar
nedeniyle benzer sorunlar yaşayan ülkeler olsa da halkımız; işgal yılları dışında bu güne kadar hiç
görmediği, yaşamadığı bir yoksullukla mücadele ediyor. Emeklilerin ve asgari ücretlilerin hayat
pahalılığı karşısında dayanma gücü kalmadı. Öte yandan İsrail in Gazze de yürüttüğü soykırım
ateşkes çağrılarına rağmen hala durmadığı gibi komşu ülkelere yayılıyor. Cumhurbaşkanı İsrail in
bundan sonraki hedefinin ülkemiz olduğunu söyleyerek iç cephede birlik sağlaması için çağrı yaptı.
Önemlidir, hafife alınmamalıdır. TBMM de yapılan kapalı oturumda muhalefet partileri yeterince
bilgi alamadığını söylüyor. TBMM başkanı muhalefetin sesine kulak vererek iç cephede birlik için
çağrı yapılan partilerin detaylı olarak bilgilendirilmesine yönelik yoğun çaba göstermelidir.
İç cephe konusunda Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK düşüncelerini Nutukta şöyle dile getirmişti:
“Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin meydana getirdiği
cephedir. Dış cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu
cephe sarsılabilir, değişebilir, mağlup olabilir; fakat bu durum, hiçbir zaman bir memleketi,
bir milleti yok edemez. Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, milleti tutsak ettiren, iç
cephenin çökmesidir. Bu gerçeği bizden daha çok bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için
yüzyıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar.”
İç cephede birlik çağrısı yapılırken siyasilerin tümünün halkı kutuplaştırmaktan özellikle
kaçınmaları gerekir. Bu konudaki görüşlerimi 17 Mayıs 2023 tarihli gazetede “SONUÇLAR”
başlıklı yazımda aktarmıştım. Yazıdan yaptığım küçük bir alıntıyı paylaşmak istiyorum: “Seçim
kazanmak için bilinçli bir şekilde uygulanan kutuplaştırma politikalarının toplumu getirdiği
durum maalesef budur işte. Böyle bir yara açarak en büyük gücümüz; birlik ve beraberlik
yok olduktan, kıvançta ve tasada bir olamadıktan, iç cephede birlik sağlanarak millet
olamadıktan sonra seçim kazansan ne olur, kaybetsen ne olur. Asıl beka sorunu oy uğruna
yaratılan birlik, sevgi ve saygının yok edildiği tam da bu ortamdır işte.”
Şimdi birlikte ülkemizin içinde bulunduğu durumuna bakalım: Halk yaşadığı ekonomik kriz
karşında kuru soğana muhtaç ve şaşkın haldedir. Enflasyonu düşürdük açıklamaları artık halk için
bir şey ifade etmiyor. Çünkü TÜİK in belirlediği enflasyon oranları halkın yaşadığı enflasyonu
yansıtmıyor. Pazardan aldığı bir malı ikinciye aynı fiyattan alamayan halk TÜİK üzerinden düşük
maaş için kandırıldığını yaşayarak görüyor, yapılan açıklamalara artık güvenmiyor. Üstelik; sadece
TÜİK in değil devlet kurumlarının yaptığı hiçbir açıklamaya güvenmiyor. Çözüm bekleyen bunca
dert varken, Cumhur ittifakının anayasa değişikliğini gündeme getirmesi inanılır gibi değildir.
Anayasa değişikliğinin neden yapılmak istendiği, halkın hangi derdini çözmeye engel olan hangi
maddesinin değiştirileceğinin, teklifi getiren ortaklar tarafından açıklaması gerekmez mi? Açlık
sınırı altında çaresizlik içinde kıvranan Halk ekonominin düzelmesi bir yana uçurumun kıyısına
geldiğini görüyor. TV sokak röportajlarında isyan edenlerin sesleri onun için artık daha gür çıkıyor.
5 Kasım 24 Salı günkü MHP gurup toplantısında Devlet BAHÇELİ anayasa değişikliği talebinin
gerekçesinin Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN ın bir dönem daha görev yapmasını sağlamak
olduğunu açıkladı. İki hafta önce de cezası idamdan ağırlaştırılmış müebbet e çevrilen bebek katili
bölücü terörist elebaşı Apo için "Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM
Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini
haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, 'umut hakkı'nın kullanımıyla ilgili yasal
düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Hodri
meydan, buna varız; vatan, millet, devlet, bayrak, ortak gelecek ve tam bağımsızlık için bunu
dahi sineye çekmeye sonuna kadar hazırız" ifadeleri ile duyanların kulaklarına inanamadığı
çağrıyı yaptı. Kırk yıldır on binlerce şehit verilerek sürdürülen bölücü terör örgütü mücadelesi
keşke böyle bir çağrı ile son bulabilse. Ülkemizde terör örgütünün sonlanmasını istemeyen kimse
olduğunu düşünmüyorum. Ancak gerçekçi olmak lazım kırk yıldır on birlerce şehit verilerek
sürdürülen mücadele öyle iki-üç kişinin anlaşması sonucu bölücü terörist elebaşının mecliste
konuşma yapmasıyla sonlanmaz.
TBMM dışlanarak, konuşulup tartışılıp ortak bir karar alınmadan, ben yaptım oldu mantığı ile
olsaydı bu güne kadar çoktan sonlanırdı. Konu çok hassas bir konudur, samimiyet ve şeffaflık
gerektirir. Anayasa değişikliğine mecliste oy desteği sağlamak için birilerine verilen sözler daha
sonra yerine getirilmezse, ülkenin ve milletin başına çok daha büyük sorunlar açar. Böyle acı bir
tecrübe yaşadığımız unutulmasın. Bölücü terör örgütünün silah bırakarak tasfiyesi için önce TBMM
de konsensüs sağlanmalıdır. Şehitlerimiz; Emperyalistler gibi başka bir ülkeye saldırırken canlarını
kaybetmediler. Kurtuluş savaşı sonunda Lozan da yedi düvelin onayladığı sınırlarımızı bölücü
teröristlere karşı korurken; o bölücü hainlerin kurşunu ile gözlerini kırpmadan bu toprakları
korumak için şehit oldular. Canlarını verdiler kendilerine emanet edilen vatandan bir tek çakıl taşı
vermediler. Anneleri, babaları, eşleri, evlatları, kardeşleri, akrabalarının rızası alınmadan bebek
katillerinin TBMM de konuşma yaparak “umut hakkı” denen aftan yararlanması sağlanamaz. Bu
teklifi getirenler, önce kendilerini şehit aileleri yerine koyarak empati yapsınlar.
Tamam bölücü terör örgütü mutlaka dağıtılmalı ancak ne zaman nasıl olacağı konusu şeffaf bir
şekilde TBMM tarafından mutabakatla yürütülmelidir. Şehit aileleri ve kahraman gaziler ile halkın
onayı mutlaka alınmalıdır. Kalıcı bir çözüm için samimi ve şeffaf olunursa başka ülkelerin ara
buluculuğuna gerek kalmaz. Onlar gölge etmesin başka ihsan istemez. Aslında sorunu yaratan, bu
günlere kadar besleyen, terör örgütüne silah, cephane, eğitim, para, lojistik destek veren ABD, AB,
ve NATO daki sözde dostlarımız; kan emici emperyalistler devletler ile Fırat ve Dicle nehirlerinin
suyuna kavuşmayı hayal eden soykırımcı İsrail değil midir?..
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum