Reklamı Geç
Tekirdağ
08 Temmuz, 2025, Salı
  • DOLAR
    33.09
  • EURO
    36.10
  • ALTIN
    2596.3
  • BIST
    11131.02
  • BTC
    110793.97$

KALIBININ ADAMI (6)

08 Temmuz 2025, Salı 16:13

  Takip eden okurların bildiği gibi CHP nin 38. Olağan Kurultayının yok hükmünde sayılarak yönetimin K. Kılıçdaroğlu genel başkanlığında eski yönetime geçme ihtimali üzerine başlayan tartışmalara yorum getirmeye çalışıyorum. Açık kaynaklardan edindiğim bilgiler çerçevesinde Kılıçdaroğlu’ nun sergilediği tavrı yorumlarken Atatürk ün kurduğu parti CHP sinde 13 yıl genel başkanlık yapan bir siyasinin bu hareketini açıklayacak cümle kurmak için çok zorlandığımı tekrar yazmak zorundayım. İlginç olanı ise Kılıçdaroğlu kendisi hiç konuşmuyor, açıklama yapmıyor. Bu durumu yorumlamak için, ilerde belki de “amma da sallamışım ha” demeyi göze alarak mecburen senaryo yazmak zorunda kalıyorum ki arzu eden okurlar bunu peşinen bir özür olarak ta alabilir.

     Önceki yazılarımda Kılıçdaroğlu nun mahkeme kararıyla tekrar partinin başına geçme çabalarını üç ayrı senaryoda değerlendirdiğimi yazmıştım. 1- CHP yönetimi (Ö. Özel), E. İmamoğlu ve K. Kılıçdaroğlu anlaştılar, cumhur ittifakını erken seçime teşvik etmek için parti içi kavga görüntüsü vermeye çalışıyorlardır. 2- Kılıçdaroğlu; CHP sırtında TBMM ne taşıdığı Gelecek, Deva ve Saadet partili vekillerin anayasa değişikliğine verecekleri destekle 400 vekil çoğunluğu sağlanarak referandumsuz anayasa değişikliği yapılmasının sorumluluğundan kurtulmak istiyor olabilir.

      Üçüncü senaryoya gelince: CHP üye ve delegelerini üzen, sinir uçlarına dokunarak sosyal medyada hakarete varan yorum yapmalarına sebep olan açıklamalarla, Kılıçdaroğlu; tutuklu başkanlarının en azından bazılarının masum olduğuna inanmıyor. İzmir eski belediye başkanı A. Kocaoğlu’nun 400 yılla yargılanmasını örnek göstererek yargının kararı beklensin diyor. Kılıçdaroğlunun açıklamasına öfkelenen İmamoğlu ise; 16 yıldır CHP'ye hizmet ettiğini ve 13,5 yıl boyunca Kılıçdaroğlu ile birlikte çalıştığını belirterek "Suçlanıyorsam, suçum varsa, yaptığım hizmetlerden ötürü yürütülen bu kuşatmayla hapisteyim. Tutsak isem, hala tereddütsüz demokrasi, adalet, memleket mücadelesi veriyor ve bundan dolayı zalimliklere maruz kalıyorsam, suçlu ilan ediliyorsam, en büyük 'suç ortağım' Kemal Bey'dir. Bu mücadelenin büyük bölümünde yol ve kader arkadaşıydık" diyor.

   Bu noktada İmamoğlu’nun serzenişlerine katılmamak neredeyse imkansızdır. Sıkıntı siyasi partiler ve seçim kanunlarındaki eksikliklerden, yanlış uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Bu konuyu da çok yazdım. Anayasamıza göre: Belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği ve milletvekili adayları; Siyasi partiler ve Seçim kanununa göre belirlenmektedir. Anayasa maddelerinin yaklaşık 3/4 değişmesine rağmen, Seçim ve Siyasi Partiler kanunlarında gereken değişiklikler yapılamadığı için aday belirlenme yetkisi hala siyasi partilerin genel merkez yönetimlerindedir. Hemen tüm siyasi partiler sürekli eleştirdi, yazık ki bu güne kadar aday belirlenmesi konusunda halkın beklentisi yönünde değişiklik yapılmadı. Sebebi ise bana göre; siyasi parti genel merkezleri değişiklik konusunda samimi değiller. Biraz da siyasetin finansmanı şeffaf olmadığı için kanunların verdiği yetkiyi kaybetmek istemiyorlar.

   Kimse, kimseyi kandırmaya kalkmasın, genel merkezler belirledikleri yönteme göre tespit ettikleri adayı onaylar, seçimden sonra kazanan adaylar “saldım çayıra, mevlam kayıra “ misali belediyeyi sözde yasalar çerçevesinde, genelde kafasına göre yönetir. İstediği ihaleyi yapar, istediğini işe alır,  istediğini işten çıkartır. Bütçenin, imar planının ne olduğunu bilmeyen, ancak; imar ve ihale rantından beklentisi olduğu için çoğu zaman ne için el kaldırdığının bile farkında olmayan meclis üyelerinin oyu başkana yeterli oluyor. Bu arada siyasi partilerin bld. başkanları üzerinde, Sayıştay, İçişleri bakanlığı kontrolörleri ve müfettişleri dışında denetim yetkisi kullandıklarına ben şahit olmadım. Suçüstü bir yolsuzluk olduktan sonra zevahiri kurtarmak için muhakkik falan gönderirler, savunulamayacak, çok açık yolsuzluk varsa yapan başkan partiden ihraç edilir. Parti elini yıkamış, yolsuzluktan kurtulmuş olur. Yeni bir yolsuzluğa kadar çark dönmeye, düzen havuza su toplamaya devam eder.

      Hakkını yememek lazım CHP 31 Mart seçimleri sonrası yaptığı açıklamayla genel merkezde belediyelere parti içi denetim ve yönlendirme yapacak birim kurulacağını başına da eski Eskişehir B.B. Başkanı Pof. Dr. Yılmaz BÜYÜKERŞEN’ i getireceğini açıkladı. Çok doğru bir proje olarak gördüm ve destekledim. Ancak seçimler üzerinden 1,5 yıl geçmesine rağmen neden hala faaliyete geçmedi, bilmiyorum? CHP li belediyelere parti içi eğitim, denetim ve parti disiplini şart. Yine takip eden okurlar bilecektir; T.B.B. Başkanlığı ve Çerkezköy B. Başkanlığına T.B.B. Başkanlığı İtfaiye Da.Bşk. Çerkezköy istasyonu arsa, binalar ve müştemilatının satışı ile ilgili sorduğum sorulara cevap gelmedi. Konudan e-posta ile genel başkan dahil üst yönetimin hemen tümünü bilgilendirmeme rağmen hala cevap alamadım. Bu durumda kim nasıl yönlendirilir, kime nasıl eğitim ve disiplin verilir bilemiyorum.

      Aslında Kalıbın Adamı (4) ve (5) te yazdığım gibi Özel ve İmamoğlu’nun sosyal medya üzerinden Kılıçdaroğlu ile girdiği polemik, parti içi kavga görüntüsüyle cumhur ittifakını erken seçime teşvik etme tezimi ispatlar gibidir. Bana göre Cumhur ittifakı da gelişmeleri çok yakın takip ederek, kavganın doğruluğunu test ediyor. Hafta sonunda, araştırmalarda ”1.çıkan parti kim?” ve” 2 Kasımda sandığı koyun” meydan okuması karşılıklı olarak yapılan testlerdi. Bu günlerde genel merkezlerde çalışan, olası sonuçların simülasyonunu yapan ekipler epey terliyordur. Erken seçimin gündeme gelmesi için seçenekler arasında yer alan ara seçimin teknik olarak olabileceğini ancak riskler barındırdığını görüyorum. Kasım ayında CHP nin Cumhurbaşkanı adayı belirlerken koyduğu sandık benzeri bir çalışma seçmende yeni bir heyecan ile erken seçimin gündeme alınması için daha gerçekçi olabilir.

    İmamoğlu’na Özgürlük sloganının amacına ne kadar uygun düştüğü konusunda kararsızım.  Hiçbir demokratik ülkede savcılığa intikal etmiş bir konunun soruşturma tamamlanmadan bitmesi beklenmez. O zaman iddianamenin bir an önce yazılması ve yargılamanın TV lerden canlı yayımlanmasına yönelik için bir çalışmayla talep edilmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum. Son olarak çok sık geri dönüş aldığım “aynı işleri diğer partiler de yaptı onlar neden yargılanmıyor” şikayeti ile ilgili de bir iki cümle kurmak istiyorum. Hedefimiz “temiz eller” ise, birileri bir şeyler yapmış ve üstü örtülmüşse, bizimkilerin de üstü de örtülsün çağrışımı yapar ki o zaman temiz eller boş bir hayalden öteye gitmez. Hedef; kim beytülmal’ a el sürmüşse mutlaka hesabının sorulması olmalıdır. Bu da ancak kişisel çıkar peşinde koşmayan, bilinçli halkın azim ve iradesi sayesinde gerçekleşebilir.

ACİL VE ADİL YARGILAMA; HEMEN!

CANLI YAYINA EVET!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum