SEÇİME GİDERKEN (3)
13 Mayıs 2023, Cumartesi 11:33Önceki yazılarımda; seçimde belirleyici kesim olarak gençler ve emeklilerin olacağını belirtmiştim. Ancak gelişmelere ve tepkilere bakılırsa seçimin asıl taşıyıcı kolonu kadınlar olacak gibi gözüküyor. Çünkü kadınlar artık hangi partiye oy vereceğini kocalarına sormuyor. Bu iletişim çağının getirdiği bir gelişim, değişim gibime geliyor. Çünkü cep telefonu sayısındaki artış ve yaygınlaşma sayesinde telefon sahipleri anında her gelişmeden haberdar olabiliyor. İstediği bilgiyi arayıp bulabiliyor. Bence AKP muhalif seçmenleri korkutmayı deneyeceğine her kadının bir telefon sahibi olmasının propagandasını yapsa kendisi açısından daha faydalı olur. Yine bu telefonlar sayesinde kadınlar Kılıçdaroğlu’nun vaadi olan aile sigortasını ve bu sigortadan gelecek desteğin kadının hesabına yatırılacağı konusunu öğrenmişler ve ikna olmuşlar gibi gözüküyor. AKP milletvekillerinden birinin yapılan araştırma sonucu üniversite mezunlarının AKP ye oy vermediği anlaşılması üzerine her şehirde üniversite yapmanın kendileri açısından iyi olmadığından yakınması gibi şimdide her kadının cep telefonu sahibi olmasından da yakınabilirler. Bir mahsuru yok, ancak bana göre; millet onların üniversite mezunlarının sayısından yakınmaları yerine KÖİ (kamu özel iş birliği) projeleri ile hasta, yolcu ve geçiş garantili adrese teslim proje ve ihalelerden yakınmalarını tercih ederdi.
Tabi ki kadınların en önemli sorunu tencerenin kaynamamasıdır. Dolayısıyla hayat pahalığını soğan ve patatesten başlayarak çok yoğun hisseden kadınlardır. Akşam sofraya ne koyacağını, çocuğunun beslenme çantası nasıl hazırlayacak onu düşünen kadınlar değil midir? Enflasyon rakamları TÜİK in tüm çabasına rağmen maalesef millete nefes aldırmaktan çok uzaktır. Bu sonuç için fazla sebep aramaya gerek yok. Tek sorumlu Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini “verin kardeşinize bu yetkiyi görün enflasyonla, döviz kuru ile nasıl mücadele edilir” diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Sonuçta ekonomi maalesef iflasın eşiğine gelmiş gibi gözüküyor. Söz dinlemedi diye merkez bankası başkanı değiştirilirse, faiz sebep enflasyon neticedir diye dünyada yalnız ülkemizde uygulanan ekonomi modelinde de başarısız olmasına rağmen inatla ısrar edilirse, damattan sonra ekonomiyi gözlerinden ışık saçma becerisiyle düzelteceğini söyleyen bir kişi bakan olarak ekonominin başına getirilirse; ekonominin düzelmesini beklemek için cumhurbaşkanı olmak gerekiyor herhalde.
Ekonomimizin içinde bulunduğu durumu ekonomistlerin bile tam olarak tarif edebildiğini düşünmüyorum. Bakın cumhurbaşkanı seçime on gün kala halâ temmuz ayında emeklilere ve memurlara maaş artışı vaadinde bulunuyor. Sadece bu vaat bile ekonominin ne durumda olduğunu göstermeye yeter de artar bile. Kurumlarda şeffaflık olmadığı için krizin boyutunu açıklamalardan çıkarımlar yaparak tahminde bulunabiliyoruz. Tabi bu şartlarda ne kadar doğru tahmin yapılabilirse o kadar. Seçimlerin öne alınması da yine tahminde bulunabilmek için iyi bir araç oluyor. Normal zamanında yapılsaydı seçimlerin 18 Haziran 2023’te yapılması gerekiyordu. Değişik gerekçeler ileri sürülerek seçimler 14 Mayıs 2023 tarihine alındı. Gerekçeler inandırıcı olmaktan uzak kaldı. Bence asıl sebep ekonominin içinde bulunduğu durumdu ki bunun herkesi bir kere daha düşünmeye sevk etmesi gerekir. İstenseydi seçimler normal zamanında, hatta deprem felaketi ve bölgedeki seçmenler de düşünülerek TBMM de yapılacak düzenleme ile, sonbahar veya 2024 baharında yapılabilirdi. Muhalefet ertelemeye karşıydı ancak iktidar da bu konuda ikilemde kaldı. İktidarın bu kararsızlığının sebebi ekonomik durumdan başka bir sebep olabilir mi? Çünkü iç-dış borç ana para ve faiz ödemelerini, KKM’ın (kur korumalı mevduat) hazineye getirdiği ekonomik yükü, deprem felaketinin getirdiği maddi yükleri en iyi bilen iktidar olduğu için, seçimi normal zamanı bir tarafa bırakın olabildiğince öne alma yönünde tercihte bulunmak zorunda kaldı. Yani iktidar sorunları aşabileceğine inansaydı hiç şüpheniz olmasın seçimler bir yıl ertelenirdi. Seçime 4 gün varken bunu neden yazıyorum? Tek bir sebebi var, seçmen yurttaşlarımızı son bir kez daha uyarabilmek…Çok acı ama gerçek bütün çıplaklığı ile budur. Ülkemiz cumhuriyetin ilanından buyana en ağır ekonomik krizle karşı karşıyadır. Daha da kötüsü bu krizi aşacak, program ve yönetecek ekip yoktur. Bu durum aynı zamanda yönetim krizi yaşandığının da göstergesidir. Tek adam rejiminin ülkemize getirdiği en ağır tablo da budur aslında. Bakın cumhurbaşkanı eski maliye bakanını göreve çağırıyor, eski bakanı bile görevi kabul etmiyor, parti sözcüleri eski bakanın yoğun işlerini bahane ettiğini, ancak dışarıdan yardımcı olacağını falan açıklayarak yine bir algı operasyonu yapmaya çalışıyorlar. Hatırlayın lütfen bir önceki merkez bankası başkanı görevden alındığı zaman cumhurbaşkanına görevden aldığı için teşekkür ederek saygılarını sundu. Demek ki baskı altında ve sorumluluk taşımak istemiyor ama korkudan istifa da edemiyordu. Görevden alınmasını adeta bir ödül olarak gördü. Dünya da başka bir örneği var mı acaba?
Muhalefet partileri ekonominin çok zorda olduğunu biliyorlar ancak boyutu için bir tahmin yapmaktan haklı olarak kaçınıyorlar. Bu konuda samimi ve bir gerçekçi cevap olarak iktidar olduğumuzda hasar tespit komisyonu kuracak ondan sonra sağlıklı bir durum değerlendirmesi yapacağız diyorlar. Bunu sebebini kurumların şeffaflıktan uzaklaşmış olmasında aramak gerekir. Zaten o kurumlardaki hadi en azını söyleyeyim birden fazla maaş alanların o fazladan maaş almalarının sebebi bu olabilir mi acaba? Tahminim; birden fazla maaş alan üst düzey bürokratlar ya iktidarın kamuoyunun duymasını istemediği bilgilerin açıklanmasını engellemek, ya da imza atmaktan kaçınan üst düzey bürokratın atmadığı imzayı tamamlamak karşılığı o bal kaymaklı maaşları alıyorlar. Bu ve benzeri işler yaparak kamu zararı yaratan bürokratlardan hesap sormak devri sabık yaratmak olarak değerlendirilememelidir. Bürokratların devlette en önemli işi; sorumluluğunu bilerek attığı imzanın arkasında durabilmeleri, kamu zararına engel olmalarıdır. Görevini yapmayan, kamu zararı oluşturan, hortumlayan veya hortumlayanlara yataklık edenlerden mutlaka hesap sorulmalıdır. Sormayana da hakkımı helal etmem doğrusu.
Tamda burada AKP’nin yirmi iki yıllık iktidarında en başarısız olduğu ve milletimiz için çok önemli gördüğüm iki konuya değinmezsem okuyuculara haksızlık etmiş olurum diye düşünüyorum.
Birincisi: Ekonomik krizden etkisini azaltarak çıkmak için; hemen yarın sabah kamuda israfa son vermek olmazsa olmazımız olmalıdır. Ama öyle göstermelik genelgelerle falan değil. Cumhurbaşkanlığı uçaklarının satılmasından başlamak üzere yazlık saray, kışlık saray, koruma-makam araçları, kamuya ait sosyal tesis, bürokratların makam araçları v.b. israf kaynakları acilen disiplin altına alınarak fazlalıklar satılmalı, çok sıkı bir tasarrufa gidilmelidir. Bakıyorum da muhalefetin tümü cumhurbaşkanlığı külliyesini kullanmayacaklarını açıklıyor. Külliyenin kullanılması için pek çok projeler geliştiriliyor. O halde bu kervana bende katılayım. Külliye satılsın, gelen kaynakla ülkenin birçok yerine öğrenci yurdu yapılabilir. Külliye özel bir yapıdır, muhalefetin düşündüğü kullanma amaçları için çok lüks kalacağı için yine israf olacağını düşünüyorum. Satılmasından elde edilecek gelirle muhalefetin düşündüğü amaçlar için kullanılacak başka tesisler de yapabilir. Tasarruf konusu her hükümet değişikliğinde mutlaka gündeme gelir ancak üç ay sonra genelgeyi yayımlayan bile unutur. Bana kalsa kamuda tasarruf uygulamalarını takip edecek, kontrolü sağlayacak bir bakanlık kurulmalıdır. İtiraz gelebilir ama kriz dönemini hızlı bir şekilde atlatarak kamuda tasarrufun sürdürülebilirliği sağlamak için israf konusunda devlet içinde yeni bir kurumsal yapılanmaya gidilerek israfın kontrol altında tutulmasının şart olduğunu düşünüyorum.
İkinci olarak: Tasarruftan sonra yolsuzlukların da mutlaka önlenmesi gerekir. İsraf ve yolsuzlukla mücadelede öncelik olmaz ikisi ile de kesinlikle ve çok sert bir şekilde mücadele edilmelidir. Bu konuda da uzmanlaşmış bir kadro ile kamu organizasyonunda bir revizyon yapılması gerektiğini savunurum. Yani yolsuzluklarla mücadele için de bir bakanlık kurulması çok önemlidir. 2003 yılında yürürlüğe giren ihale yasasında yapılan 190 defayı aşan değişikliğe paralel olarak çok yazık ki ülkemizde yolsuzlukların arttığını görüyoruz, bedelini de milletçe ödüyoruz. Mevcut yapıların yolsuzlukla mücadelede başarılı olduğunu söyleyeme İmkânımız da yok. Bir başka konu da yetki karmaşası nedeniyle yolsuzlukların üzerine gidilmemesi, âdeta korunmasıdır. Bu şekilde yapılan yapanın yanına kâr kalmaktadır. Zaten yolsuzluklarla mücadelede yasal düzenlemeler ve cezalar yetersizken bir de yetki karmaşası hortumcuların ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramıyor. Mutlaka önüne geçmeliyiz. Mesela İstanbul B.B. kurum içi denetimle bir önceki döneme ait yolsuzluklar tespit etti, yargıya intikal ettiremezsiniz bize verin diyerek İçişleri bakanlığı dosyaları belediyeden aldı ve ‘buzdolabına’ kaldırdı, böyle yolsuzlukla mücadele olur mu? Ekonomi bugün krizde ise AKP iktidarının yirmi iki yıldır bu iki konuda yeterli çaba gösterilmemiş olmasının rolü çok büyüktür, görmezden gelinemez. Milletin büyük bir çoğunluğunun açlık sınırı altında yaşam kavgası vermesinin sebebi de bunlardır. Durumundan memnun olanlara sözüm yok onlar aynen devam edebilirler. Memnun olmayanlara tavsiyem değişim şart olduğuna göre onu gerçekleştirmek ellerinizde. Beyninizin, kalbinizin, vicdanınızın sesini dinleyin, Oyunuzu ona göre kullanın. Son olarak genel bir kuralı hatırlatmak istiyorum. Adaylara iyi bakın, kim size güven veriyorsa, kim Beytül-mal ‘a el sürmez, sürdürmez diyorsanız ona oy verin. Yani hırsıza oy verip ondan sonra hırsız var diye bağırmanın ne size ne eşinize ve çocuklarınıza ne de torunlarınıza bir faydası olmaz.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Seçimleri kim kazanırsa kazansın seçim sonrası yeni bir ekonomik programa da hazır olmak gerekiyor. Çünkü bu krizden öyle hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam ederek çıkamayacağız. Yeni ekonomik program ve zamlardan kurtuluş yok. Siyasiler oy korkusuyla söyleyemiyorlar ama benden duymuş olun. Buda millete israf ve yolsuzluğa çare bulamamasına rağmen yirmi iki yıl aynı iktidarda ısrar etme fatura bedeli olacak. İnşallah bu sefer faturanın çoğu yine dar geliri ile açlık sınırı altında yaşamaya çalışanlara çıkarılmaz. Okurlarımı tarihi seçimdeki sorumlulukları için son kez uyarmak istiyorum. Sandığa gittiğinizde oy kullanma kabinine gireceksiniz; pusulaya mühür basmadan önce ana -babanızı, eşinizi, çocuklarınızı, torunlarınızı, hısım akrabalarınızı, arkadaşlarınızı, komşularınızı düşünerek gözlerinizi kapayın ve beş-on saniye düşünün. Ülkemiz son yirmi iki yılda nereden nereye geldi. Bunun sebebi neydi, kimdi. Siz, çocuklarınız, torunlarınız bunu hak ediyor musunuz? Güvenmekten başka ne suçunuz var, size yalan söyleyerek, kandırarak neden bu kadar ağır bir bedel ödetiyorlar. Niye sadece dar gelirliler bu bedeli ödüyor. İyi bir yönetimi hak etmiyor musunuz? Yirmi iki yıl sonunda yaşantınız böyle mi olmalıydı. O büyük şairin dediği gibi: Kabahat sende demeye de dilim varmıyor ama kabahatin çoğu sende be canım kardeşim.
Denediniz tamam da yirmi iki yıl neden ısrar ettiniz. Verilen sözler tutuldu mu? İsrafın önüne geçildi mi, Yolsuzluklarla neden gerektiği şekilde mücadele edilmedi.’ 3 Y ne oldu, 3 Y ‘hatırlatayım: YOLSUZLUK, YOKSULLUK, YASAKLAR yirmi iki yıl önce dillerden düşmeyen üç kelime. Ne oldu verilen o güzel sözlere ne oldu? İHA LAR, SİHA LAR, ANADOLU, HÜR KUŞ ATAK, GÖKBEY, ALTAY, KIZIL ELMA bu sözlerin tutulmamasına engel mi oldu? Her geçen gün bir öncesini arar haldesiniz. Kuru soğan ve patates alamaz duruma geldiniz. O halde artık ısrar etmenin bir gereği var mı? Bugüne kadar ısrar ettiniz yoksulluğunuz bitti mi? Yasaklar kalktı mı? Yolsuzluklarla mücadele edilerek bitirildi mi? Ne oldu ne değişti. Yetkiyi verin, enflasyonla dövizle nasıl mücadele edilir görün diye söz verilmedi mi? Ne oldu ne gördünüz? Neden bir beş yıl daha aynı sıkıntıları çekerek, acılara katlanacaksınız?
Çok beğendiğim bir sözdür, tekrar da olsa yazacağım. Unutmayın, “Toplumlar layık olduğu kişiler ve yönetimlerce yönetilir.”
Seçimin ve tercihinizin her hizmetin en iyisine layık olduğunu düşündüğüm; tertemiz kalpli milletimize, cennet vatanımıza hayırlı olmasını diliyorum.
#MAAŞINI MİLLETE AÇIKLAYAMAYAN MİLLETVEKİLİ İSTEMİYORUZ.
NOT: Bir sonraki yazımız 18.Mayıs 2023 Perşembe günü yayımlanacaktır.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum